Helin, 33 yaşında, gözlerinde derin huzur barındıran bir o kadar da sorgulayıcı bakışlara sahip bir kadındı. Genç yaşına rağmen, hayat hakkında fazlasıyla düşünen, her adımda anlam barındıran felsefi yönü ağırdı.
Uzun, dalgalı saçları çoğu zaman özgürce omuzlarına dökülür,onun yaşam enerjisini yansıtan bir özgür ruh simgesi gibiydi. Çoğu insan için yaşam, günlük koşuşturma ve alışkanlıklarla geçerken, Helin için her an zevkli bir keşifti. Kendini hep kapının biraz dışında hissederdi, sanki kalabalıklara karışsa da yalnız kalıyordu. Herkesin içinde, sessizce düşündüğü şeylerin içinde hep boşluk vardı. Onun en büyük korkusu, bu boşluğun derinleşmesiydi. Ne kadar çok insan tanırsa, o kadar yalnız hissediyordu. Bir parçası sürekli daha fazlasını arıyor, diğer parçası ise huzuru kendi iç dünyasında bulmaya çalışıyordu. Ama o hala hayatını anlamlı kılacak bir şey arıyordu, boşluğu dolduracak bir şey.
Bazen sokaklarda yürürken, dünya hızla akıp giderken o, her şeyin dışında kalmış gibi hissediyordu. Ne kapının dışına ne de içine ait değildi… ama bir şey kesindi hayatın bir anlamı vardı ve Helin onu bulacaktı. Hayat, bir tür bulmaca gibiydi: Doğru parçaları bir araya getireceği zamanı iple çekiyordu. Ama asıl soru; hayatın anlamı, yalnızca bir hedefe ulaşmak mı? Yoksa yolculuğun kendisi mi hayatın anlamı?